Fikir Adresi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Bilgi
  4. »
  5. Geçmişin Unutulmuş Şehirleri: Kaybolan Uygarlıkların İzinde

Geçmişin Unutulmuş Şehirleri: Kaybolan Uygarlıkların İzinde

Fikir Adresi Fikir Adresi -
42 0

Bir zamanlar görkemli olan ama zamanın hızla akmasıyla adeta unutulmuş antik kentler, hala insanların ilgisini çekmektedir. Bu makalede, tarihteki kaybolan medeniyetlerin ve şehirlerin gizemli öykülerine tutkulu bir keşif yapacağız.

İtalya’nın Pompeii, MÖ 79 yılındaki Vezüv Dağı patlaması sonrası kaybolan bir Roma kentiydi. Pakistan’ın Sindh bölgesinde yer alan Mohenjo-Daro, Harappa uygarlığı dönemine ait bir şehirdi ve MÖ 26. yüzyıla kadar tarihleniyor. Orta Amerika’nın birçok kaybolmuş uygarlığı arasında ise Maya, Aztek ve Toltek uygarlıkları sayılabilir. Anadolu medeniyetleri arasında ise Hititler, Frigler, Lidyalılar ve Luviler yer alıyor. Bu kaybolan uygarlıkların hepsi dünya tarihinde önemli bir yere sahip ve izleri günümüze kadar taşınmıştır.

Bu antik kentlerin hikayelerini keşfetmek, insanlık tarihine yolculuk yapmak demektir. Bu nedenle, geçmişin unutulmuş şehirlerine dair daha fazla bilgi edinmek isteyen herkesi, hikayeleriyle büyüleyen bu antik kentleri ziyaret etmeye davet ediyoruz.

Pompeii

İtalya’nın güneyinde yer alan Pompeii, M.S. 79 yılında gerçekleşen Vezüv Dağı patlaması sonrası küllerin altında kalan bir Roma kentidir. Bu felaket sonucu kentte yaşayanlar, lav, kül ve gaz bulutlarına kapılarak hayatını kaybetmiştir. Yaklaşık 1700 yıl boyunca kaybolan Pompeii, 18. yüzyılın ortalarında yeniden keşfedilmiştir.

Pompeii’nin ortaya çıkarılması, arkeolojik çalışmaların ve Restorasyon çalışmalarının yıllarca sürdüğü uzun bir süreçle gerçekleşmiştir. Bugün Pompeii, Roma uygarlığı hakkında önemli bilgiler sunan bir açıkhava müzesidir. Ziyaretçiler, Pompeii’nin sokaklarında yürüyerek kentin muhteşem bina ve yapılarını keşfedebilirler. Pompeii günümüzde UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır.

  • Pompeii’nin kayboluşu, Vezüv Dağı patlaması sonucu gerçekleşmiştir.
  • Kent, 1700 yıl boyunca kaybolmuş ve 18. yüzyılda yeniden keşfedilmiştir.
  • Pompeii, Roma uygarlığı hakkında önemli bilgiler sunan açıkhava bir müzesi olarak günümüzde varlığını sürdürmektedir.

Mohenjo-Daro

Pakistan’ın Sindh bölgesinde yer alan Mohenjo-Daro, Harappa uygarlığının en önemli kentlerinden biridir ve MÖ 26. yüzyıla kadar tarihlenmektedir. Bu antik şehir, keşfedilene kadar dünya tarafından unutulmuş bir hazine gibiydi.

1922’de İngiliz arkeolog Sir John Marshall tarafından keşfedilen Mohenjo-Daro, tarihin en önemli arkeolojik keşiflerinden biridir. Bu antik kent, muazzam bir planlama ve organizasyonla inşa edilmişti. Yaklaşık 40.000 kişinin yaşadığı bu şehirde, kolejler, tiyatrolar ve hatta bir kanalizasyon sistemi bile bulunmaktaydı.

Mohenjo-Daro’da bulunan tarihi öğeler arasında günümüze kadar en ünlüsü, dans eden kız figürüdür. Bu bronz heykel, dünya çapında tanınan bir eserdir ve Mohenjo-Daro’nun zengin kültürünü yansıtmaktadır.

Ne yazık ki, Mohenjo-Daro muhtemelen sel felaketleri ve İndus Vadisi Uygarlığı’nın düşüşüyle birlikte yok olmuştur. Ancak, bu antik şehir hala gezginler ve arkeologlar için büyüleyici bir yerdir ve Ürdün, Roma, Yunanistan ve Mısır gibi turistik yerlerle birlikte ziyaret edilmeyi hak ediyordur.

Bir Keşif

Mohenjo-Daro, Pakistan’da Harappa uygarlığının en önemli şehirlerinden biriydi. Ancak yıllar boyunca, zamanın ve doğal afetlerin etkisiyle kaybolmuştu. Neyse ki, 1922 yılında, arkeolog Sir John Marshall liderliğindeki bir ekibin keşfiyle yüzyıllar boyunca unutulmuş bu antik kent yeniden gün ışığına çıktı.

Bu keşif, dünya tarihindeki en büyük arkeolojik keşiflerden biriydi ve Mohenjo-Daro’nun nasıl bir medeniyet olduğunu anlamamızı sağladı. Keşfedilen eserler, şehrin iyi planlanmış bir yerleşim olduğunu gösterirken, gelişmiş kanalizasyon sistemleri ve hatta spor ve kültürel etkinliklere gönderme yapan eserler de bulundu.

Bu keşifle birlikte Mohenjo-Daro, tarihin unutulmuş şehirlerinden biri olmaktan çıktı ve tarihimize ışık tutmayı sürdürüyor.

Dans Eden Kız

Dans Eden Kız figürü, Mohenjo-Daro’daki yapıların çoğunda bulunmuş olan bronz bir heykeldir. Yaklaşık 4500 yıl önce yapılan bu figür, uzun bir elbiseyi ve bir çift bileziği ile tasvir edilmiştir. Ancak adını aldığı hareket, sol bacağını öne çıkaran ve ayağa kalkmış bir şekilde dans eden figürün sıra dışı bir duruşudur.

Bu figürün tarihi tehlike altındadır, çünkü zamanla oksitlenmeye ve hasar görmeye başlamıştır. Mohenjo-Daro’da yapılan incelemeler, buranın bir zamanlar oldukça gelişmiş bir şehir olduğunu ortaya çıkardı. Bu nedenle, Dans Eden Kız’ın keşfedilmesi, bu kaybolmuş uygarlığın kimliğini korumak için önemli bir adımdır.

dans eden kız

Dünya tarihindeki en ünlü antik eserlerden biri olan dans eden kız figürü, Mohenjo-Daro’da bulundu. Figür, bir kadının soyutlanmış bir şekilde dans ettiği bir pozu gösterir. Heykelin çevresindeki çalgı aletleri, dans eden kızın bir tören sırasında dans ettiğini göstermektedir. Figür, antik Hint mitolojisindeki tanrıçaların özelliklerini taşımaktadır ve herhangi bir metin de bulunmadığı için, neyi temsil ettiği tam olarak bilinmemektedir.

Dans eden kız, Mohenjo-Daro’daki Indus Vadisi Uygarlığı’ndan kalan nadir kalıntılardan biridir. Heykelin ritmik ve hareketli figürasyonu birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. Dans eden kız figürü, sadece antik Hint sanatının mükemmel bir örneği değil, aynı zamanda sokak modasına da ilham kaynağı olmuştur.

Dans eden kız figürü, Mohenjo-Daro’daki kazı çalışmalarının bir parçası olarak 1926 yılında Bullock Müzesi tarafından ele geçirildi. O günden beri figür, Pakistan Ulusal Müzesi’nde sergilenmektedir ve dünya genelinde birçok kişi tarafından ziyaret edilmektedir.

figürüdür.

Mohenjo-Daro antik kentinden günümüze kadar en ünlü tarihi öğelerden biri, dans eden kız figürüdür. Bronzdan yapılan figür, kolu ve bacağı pozisyonu ile gerçekçi bir dans eden insanı andırır. Figür, 1926 yılında keşfedilmiş ve Mohenjo-Daro’nun “en ünlü” tarihi öğesi olarak anılmaktadır. Dans eden kız, Ulusal Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir ve tarih öncesi Hint-Avrupa ve Mezopotamya figürleri ile kıyaslanarak incelemeler yapılmıştır. Ayrıca, Mohenjo-Daro’dan çıkarılan diğer tarihi öğeler arasında, altından yapılmış küp şekilli küpeler, mühürler, toprak vazolar, taş heykeller ve arazi işaretleri yer alır. Bu heykellerin ve tarihi öğelerin enerjisi hala farklı bilim insanlarına ilham veriyor ve kaybolan uygarlıkların keşfi, araştırmacıların dikkatini çekmeye devam ediyor.

Yıkımı

Mohenjo-Daro, birçok teoriye göre İndus Vadisi Uygarlığı’nın düşüşü ve sel felaketleri nedeniyle yok olmuştur. Uygarlık, iki büyük nehri olan Hint ve İndus nehirleri arasında yer almaktaydı. Ancak Harka Nehri’nin taşması sonucu, şehir su altında kalmış ve büyük bir yıkıma uğramıştır.

Ayrıca, bazı arkeologlar, bölgede yaşanan iklim değişikliklerinin kenti etkilediğini düşünmektedir. Şiddetli yağmurların azalması ve su kaynaklarının kuruması da şehrin çöküşündeki faktörler arasındadır.

Yıkımdan sonra, Mohenjo-Daro terk edilmiş ve unutulmuştur. Ancak, günümüzde antik kent, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır ve tarihin kaybolan şehirleri arasında saygın bir konuma sahiptir.

Sadece İlk Belgelenen Şehir

Harappa uygarlığı, tarihteki bilinen ilk şehirleşmiş medeniyettir. MÖ 3300 yıllarında Pakistan ve Hindistan yakınlarındaki İndus Nehri vadisinde kurulmuştur. Bu uygarlık, birçok önemli şehir ve kültüre ev sahipliği yapmıştır. Mohenjo-Daro, Harappa uygarlığı içinde yer alan, günümüzde Pakistan’ın Sindh bölgesinde bulunan bir şehirdir. Aynı zamanda dünyanın en eski şehirlerinden biridir.

Mohenjo-Daro, Harappa uygarlığı’nın en önemli yapısıdır ve büyük bir şehirdir. Sanki günümüz şehirleri gibi matematiksel bir plana sahipti. Çok gelişmiş bir su yönetim sistemine sahip olan kent, sokaklarda kanalizasyon ve yağmur suyu tahliye sistemleri bulunduruyordu. Kentin görkemli yapıları arasında kamu binaları, tapınaklar, evler, atölyeler ve lagünler yer almaktadır. Ayrıca, tarihi öğeler arasında günümüze kadar en ünlüsü, Mohenjo-Daro’dan çıkarılan dans eden kız figürüdür.

Harappa uygarlığı, üretken bir toplumdu ve tarımdan ticarete kadar birçok alanda ilerlemişti. Ancak, neden çöktüğü tam olarak bilinmemektedir. Muhtemelen doğal afetler veya salgın hastalıkların neden olduğu bir dizi felaket sonucu çökmüştür. Başka bir olası sebep ise İndus Vadisi uygarlığı’nın düşüşüdür. Ancak, tarihteki bu gizemli uygarlığın anıları, Mohenjo-Daro ve diğer Harappa şehirleri harabeleriyle yaşamaya devam etmektedir.

Orta Amerika Uygarlıkları

Orta Amerika’nın kaybolan uygarlıkları arasında en ünlüleri Maya, Aztek ve Tolteklerdir. Maya Uygarlığı, MÖ 2000’de başladı ve Yucatan Yarımadası ve diğer Güney Meksika bölgelerinde gelişti. Yüzyıllarca varlıklarını sürdüren Maya, İspanyol kolonizasyonu sonrası keşfedilmedi ve kaybolana kadar dünyadan neredeyse tamamen izole bir şekilde yaşadı.

Aztekler, MS 14. yüzyılda Meksika’da Tenochtitlan şehrini kurdu ve bu dönem Meksika tarihinin en ihtişamlı dönemlerinden biriydi. Ancak, 1519’da İspanyol fatih Hernan Cortes’in Tenochtitlan’ı fethi ve yok etmesinin ardından Aztek uygarlığı da kayboldu. Toltekler ise MS 10. yüzyılda Meksika’nın merkezi yüksekliklerindeki Tula bölgesinde ortaya çıktılar. Ancak, MS 12. yüzyılın başlarında büyük bir açlık ve doğal afetlerin ardından çöktüler.

Orta Amerika’daki kaybolan uygarlıkların keşifleri, İngiliz arkeolog Frederick Catherwood ve Meksikalı yazar ve gezgin John Lloyd Stephens tarafından gerçekleştirildi. Bu keşifler, Maya yerleşimlerini ve piramitlerini Batı dünyasına tanıttı ve Orta Amerika hakkındaki bilgilerin artmasına yardımcı oldu.

Maya Uygarlığı

Maya Uygarlığı, MÖ 2000 yılında başlamış ve Yucatan Yarımadası ve diğer Güney Meksika bölgelerinde gelişmiştir. Bu medeniyet, matematik, astronomi ve yazı sistemleri ile önemli bir kültürel zenginliğe sahipti.

Maya halkı, piramitler, tapınaklar ve diğer inşaat projeleri konusunda oldukça ileri düzeydeydi. Bunun yanı sıra, çok sayıda el işi, resim ve takı gibi sanatsal ürünler de üretiyorlardı. Bu medeniyetin gelişimi, bölgedeki diğer uygarlıklara da ilham vermiştir.

  • Maya takvimi, astronomik hesaplamalar içeren ve oldukça doğru olan bir takvimdi.
  • Mayalar, insanların kalplerini sunaklarda kırma (özellikle savaş esirleri) gibi oferler vermeleriyle ünlüydü.
Maya Uygarlığına Ait Bazı Önemli Bilgiler
Kuruluş yılı MÖ 2000
Kuruluş yeri Yucatan Yarımadası ve Güney Meksika
Ekonomisi Çiftçilik, ticaret ve el sanatları
Dini inançları Polyteistik

Maya Uygarlığı, İspanyol kolonizasyonundan sonra yıkıldı. Ancak, günümüzde hala Maya halkı yaşamaya devam ediyor ve eski Maya yerleşimleri turistlerin ilgisini çekiyor.

Kolonizasyon Sonrası Keşif

Maya uygarlığı, MÖ 2000’de başladı ve Yucatan Yarımadası ve diğer Güney Meksika bölgelerinde gelişti. İspanyol kolonizasyonu sonrası keşfedilmedi ve kaybolana kadar dünyadan neredeyse tamamen izole bir şekilde yaşadı. Orta Amerika’da 19. yüzyılda, Meksikalı yazar ve gezgin John Lloyd Stephens ve İngiliz arkeolog Frederick Catherwood, Maya yerleşimlerini ve piramitlerini keşfettiler ve onları Batı dünyasına tanıttılar.

Maya uygarlığı, muazzam güneş piramitleri ve esrarengiz yazılarıyla ünlüdür. Ayrıca, matematik ve astronomi alanlarında da ilerlemiş bir uygarlıktı. Tüm bu gelişmişliklerine rağmen, Maya uygarlığı, İspanyolların gelmesinden önce zaten yavaş yavaş çöküşe geçiyordu. Çöküş nedenleri arasında, sürdürülemez orman kesimi, aşırı tarım, su kaynaklarının tükenmesi ve savaşlar yer almaktadır.

  • Maya uygarlığının keşfi, Batı dünyasında büyük bir merak uyandırdı ve arkeoloji alanında sayısız keşif ve çalışmaya ilham verdi.
  • Maya piramitleri ve antik yerleşimleri, Orta Amerika’nın en büyük turistik cazibe merkezlerinden biri haline geldi.

Keşifleri

Orta Amerika’da birçok kaybolmuş uygarlık arasında Maya uygarlığı en dikkat çekicisidir. Ancak bu antik uygarlık, İspanyol kolonizasyonu sonrası kaybolmuştu ve yüzyıllar boyunca Batı dünyasından izole kalmıştı. Ancak 19. yüzyılda, Meksikalı yazar ve gezgin John Lloyd Stephens ve İngiliz arkeolog Frederick Catherwood, Maya uygarlığının yerleşimlerini ve piramitlerini keşfettiler. Bu keşifler, Maya uygarlığı hakkındaki övgüye değer gerçekleri dünya çapında tanıtmıştır.

Stephens ve Catherwood, 1839 ve 1842 yılları arasında Yucatan Yarımadası’nda birkaç Maya yerleşim yeri ve piramit keşfetmişlerdir. Bu keşifler, Maya uygarlığının Amerika’nın yerli halkları arasında inşa edilmiş en karmaşık uygarlıklardan biri olduğunu kanıtladı. Bu keşifler, gezginlerin İngiltere ve Amerika’daki yayınları aracılığıyla Batı dünyasına tanıtıldı ve büyük ilgi gördü. O zamandan beri, arkeologlar, antropologlar ve turistler, Maya uygarlığının yerleşim yerlerini ve piramitlerini keşfetmek için Orta Amerika’yı en çok ziyaret edilen yerlerden biri haline getirdiler. Bu keşifler, Orta Amerika’daki kaybolan uygarlıkların izini sürme yolculuğunda önemli bir dönüm noktasıdır.

Aztek Uygarlığı

Aztekler, Meksika’da MS 14. yüzyılda ortaya çıktı ve Tenochtitlan şehrini kurdu. Meksika vadisi halkları tarafından üstün bir uygarlık olarak görüldüler ve tarım, inşaat ve ticaret alanlarında ustalıkla çalıştılar. Aztekler, o dönemde Amerika kıtasının en büyük şehri olan Tenochtitlan’ı inşa ettiler. Şehir, kanallarla dolu bir yapay ada üzerinde bulunuyordu ve yaklaşık 200.000 kişiye ev sahipliği yapıyordu.

Aztekler, tanrılarının onlar için hangi şehri seçtiğini gösteren bir işaret aramak için uzun bir yolculuktan sonra Tenochtitlan’ı keşfetmişlerdi. Kurdukları şehir, çevre bölgelerden insanları kendilerine katmış ve güçlerini artırmıştı. Aztekler, savaşçılıkta da ün kazandılar ve fethettikleri topraklardan insanları insan kurbanı olarak kullanmışlardı.

Aztek uygarlığı, İspanyol fatih Hernan Cortes’in 1519 yılında Tenochtitlan’ı fethetmesi ve yok etmesiyle sona erdi. İspanyol sömürgeciliğinin etkisi altında, Aztek kültürü büyük ölçüde kayboldu, ancak hala Meksika’da ve diğer yerlerde birçok kalıntı bulunmaktadır.

Yıkımı

Aztek uygarlığı, Hernan Cortes’in Meksika’yı fethetmesiyle sona erdi. 13 Ağustos 1521’de, Aztek İmparatorluğu’nun başkenti Tenochtitlan, İspanyol fatih tarafından ele geçirildi ve yaklaşık üç ay boyunca yağmalandı. İspanyol güçleri, daha sonra şehirde bir katedral ve bir saray dahil olmak üzere birçok İspanyol yapıları inşa etti.

Aztekler, İspanyolların gelişi sırasında hastalıklara da karşı savunmasızdı. Bu, İspanyolların kolonizasyonu için bir fırsat yarattı ve azteklerin nüfusunu hızla azalttı. 17. yüzyılda, Aztek kültürü Meksika ve Güney Amerika’da sadece az bir iz bıraktı. İspanyol toprakları üzerindeki birçok modern şehir, önceki Aztek şehirlerinin üzerine inşa edildi.

Toltek Uygarlığı

Toltekler, Meksika’nın merkezi yüksekliklerindeki Tula bölgesinde MS 10. yüzyılda ortaya çıkan eski bir halktı. Toltekler, aynı zamanda, Meksikalıların Chichimeca olarak adlandırdığı kabileleri birleştirerek, önemli bir siyasi ve kültürel birliktelik oluşturdular.

Toltek uygarlığı, Meksika’nın merkezi yüksekliklerinde yükseliş gösterdi ve askeri stratejileri ile ünlendi. Toltekler, imparatorluklarını genişletmek ve korumak için oldukça etkili bir ordu kurdu. Tolteklere özgü olan Quetzalcoatl, önemli bir tanrıdır. Ayrıca, Toltek mimarisi ve sanatı da dönemin en öne çıkanlarından biriydi.

  • Toltekler, Meksikalıların Chichimeca olarak adlandırdığı kabileleri birleştirerek, önemli bir siyasi ve kültürel birliktelik oluşturdular.
  • Toltek uygarlığı, Meksika’nın merkezi yüksekliklerinde yükseliş gösterdi ve askeri stratejileri ile ünlendi.
  • Tolteklere özgü olan Quetzalcoatl, önemli bir tanrıdır.
  • Toltek mimarisi ve sanatı da dönemin en öne çıkanlarından biriydi.

Bununla birlikte, Toltek uygarlığı, MS 12. yüzyılın başlarında büyük bir açlık ve doğal afetlerin ardından çöktü. Bugün, Toltek kültürüne ait kalıntılar, merkezî Meksika’da Tula kentinin yakınlarında görülebilir.

Yıkımı

Toltek uygarlığı, MS 12. yüzyılın başlarına kadar yüksek bir seviyede hayatta kalabilmişti. Ancak bu dönemden sonra, bölgede yaşanan büyük açlık ve doğal afetler nedeniyle Toltekler de zor günler geçirdi. Çöken ekonomileri ve sosyal yapılarındaki dengesizlikler, toplumlarını çöküşün eşiğine getirdi.

Toltek uygarlığı, şehirlerinin tahrip olması, tarımın yok olması ve populasyonunun azalmasıyla yavaş yavaş ortadan kayboldu. Bu dönemde özellikle büyük şehirlerde artan göç ve nüfus hareketleri, toplumda ciddi bir bozulmaya yol açtı. Tarım alanındaki gerilemeler ve doğal afetlerin etkisiyle ekonomik yapı düzenli bir şekilde çöküş sürecine girdi.

Toltekler, varlıklarını sürdürebilmek için birçok savaş ve mücadele verdi. Ancak sonunda, karşı konulamayan doğal afetler ve açlık onları mağlup etti. Günümüzde Toltek uygarlığından geriye kalan bazı kalıntılar vardır, ancak bu toplumun gizemi hala tam olarak çözülememiştir.

Anadolu Medeniyetleri

Anadolu, kaybolmuş birçok antik uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Bu uygarlıklar arasında Hititler, Frigler, Lidyalılar ve Luviler bulunur.

Hititler, MÖ 18. yüzyılda Anadolu’da ortaya çıktı ve bölgesinde birçok önemli şehir kurdu. Ancak, büyük göç dönemiyle birlikte MÖ 12. yüzyılda çöktü. Frigler, MÖ 2. binyılın başında Anadolu’da ortaya çıkan eski bir halktı. Lidyalılar ise Batı Anadolu’da konumlanmış bir antik uygarlıktı ve tarihte ticari işlemleri yapmak için kullanılan ilk parayı icat etti.

Luviler, Anadolu’nun Batı ve Güneybatısında Yunan uygarlığından önce yaşamış bir antik halktır. Luvilerin başkenti olan Hattuşaş, 19. yüzyılda keşfedildi ve Hititler hakkındaki bilgilerimizi artırdı. Ancak, Luvilerin yıkımı tam olarak bilinmemektedir, ancak MÖ 12. yüzyılda Hititlerle birlikte kültürleri çöktü.

Bu antik Anadolu medeniyetleri, arkeologlar ve tarihçiler için hala çok ilgi çekicidir ve dünya tarihinin en önemli keşiflerinden bazılarını sağlamıştır.

Hititler

Hititler, Anadolu’da MÖ 18. yüzyılda ortaya çıkan antik bir uygarlıktır. Kendi dönemlerinde, Anadolu’da birçok önemli şehir inşa ettiler. Hititler, tarihte ilk defa demir işlemeyi başaran uygarlıklardan biridir. Demir işlemenin yanı sıra, bronz işleme de Hititlerin ustalıkla yaptığı işler arasındadır.

Hititlerin önemli şehirlerinden Hattuşaş, o dönemin insanları tarafından büyük bir kompleks olarak inşa edilmiştir. Hattuşaş, Hititlerin başkentiydi ve büyük bir tapınağı ve kaleleri barındırıyordu. Hititler döneminde, Hattuşaş aynı zamanda diplomatik bir merkez olarak kullanılıyordu.

Hititler, kendi dönemlerinde Anadolu’da güçlü bir devlet olmayı başarmıştır. Ancak, MÖ 12. yüzyılda gelen göç dalgalarıyla birlikte Hititlerin kültürü de çökmüştür. Hititlerin büyük bir bölümü, ortadan kaybolmadan önce kendi dilleri olan Hititçe ile yazılmış birçok eser bırakmıştır. Bu eserler, günümüze kadar korunarak Hititler hakkındaki bilgimizi artırmıştır.

Yıkımı

Hitit uygarlığı, Anadolu’da MÖ 18. yüzyılda ortaya çıktı ve bölgesinde birçok önemli şehir kurdu. Ancak Hititler, büyük göç dönemiyle birlikte MÖ 12. yüzyılda çöktü.

Hitit uygarlığının yıkımı, nedenleri tam olarak bilinememekle birlikte farklı etkenlere bağlanmaktadır. Bazı kaynaklarda, deniz kavimlerinin akınları ve savaşların çöküşte rol oynadığı belirtilmektedir. Yıkımın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, Hititlerin yeni bir güç olan Frigler ve doymuşluk dönemine girmiş olmaları da bu çöküşte etkili olmuştur. Hititlerin yıkılışı, Anadolu’nun tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır ve yeni uygarlıkların yükselmesine zemin hazırlamıştır.

Frigler

Frigler, Antik Anadolu’da önemli bir medeniyet idi. MÖ 2. binyılın başlarında yaşamış olan Frigler, bölgede etkili bir şekilde varlığını sürdürdü. Friglerin halkı ve kültürü hakkında pek çok bilgi kalmamış olmasına rağmen arkeolojik kazılarda elde edilen veriler hakkında bazı yargılar oluşturulabiliyor.

Frigler, Anadolu tarihinde ekonomi, sanat, ve savaş konularında önemli bir rol oynamıştır. Özellikle, Friglerin icat ettiği ilk para gibi tarihi bilgiler ile farklı bir döneme adım atmışlardır. Friglerin en önemli şehirlerine baktığımızda ise Gordium, Midas Şehri ve Pessinus hemen dikkat çekmektedir.

Frigler, tarih boyunca birçok kez farklı uygarlıklarla karşılaşmış ve savaşmıştır. Friglerin, Lidyalılara Sudan ve Karadeniz sahillerine kadar uzanan bölgede hakim olan Urartu uygarlığı ile savaşları olduğu bilinmektedir. Ancak Frigler Hellenistik Dönem’de çağdaşları Lydialılar ve Persler tarafından işgal edilmiştir. Friglerin yıkımı tam olarak bilinmese de, MÖ 12. yüzyılda Hititlerle birlikte kültürleri çökmüştür.

Lydia’li Urartu ile Savaşları

Frigler, antik Anadolu uygarlıkları arasında önemli bir yere sahipti ve birçok önemli şehir kurmuştu. Friglerin, Anadolu’da hakimiyet kurmak için savaştığı bir halk da Lydia’lılar olarak bilinmektedir. Lydia’lılar, Karadeniz sahillerinden Sudan’a kadar uzanan bölgede hakimiyet kurmuş ve zengin bir ticaret merkezi haline gelmişlerdi.

Ancak Friglerin, Lydia’ya saldırması sonucu Lydia’lılar, Urartu uygarlığına yardım istemiştir. Urartu uygarlığı da Lydia’nın yardımına koşarak Friglerle savaşmıştır. Tarihte bugünkü Türkiye’nin doğusunda yer alan bu bölgede gerçekleşen savaşlar, Urartu’nun da etkisiyle Friglerin Salamis Antlaşması’yla Lydia’ya kaybetmesiyle sonuçlanmıştır.

Lidyalılar

Lidyalılar, Batı Anadolu’da yer alan antik bir uygarlıktır. MÖ 7. yüzyılda varlık gösteren Lidyalılar, zengin maden yataklarına sahip oldukları için ticaretle uğraşmışlardır. Ticarette kullanılan parayı bulan Lidyalılar, tarihte ticari işlemleri yapmak için kullanılan ilk parayı icat etmişlerdir. Lidyalılar dönemi, Halikarnas’lı Herodot’un yazıları ile tanınmıştır. Anadolu’nun ilk ve en eski adlarından olan Lydia, antik bir uygarlık adı olarak ömür sürmüştür. Lidyalılar, Pers İmparatorluğu’nun egemenliğine girdikten sonra varlıklarını yitirmişlerdir.

Para’nın Keşfi

Lidyalılar, tarih boyunca kullanılan ve günümüzde de kullanılan parayı icat eden ilk uygarlıktır. Ticari işlemleri yapmak için kullanılan paralar, Lidyalılar tarafından bulunmuştur ve zamanla geliştirilerek modern paraların temelleri atılmıştır.

Bu icat, yalnızca Lidyalılar tarafından kullanılmış bir para değildi. Kısa sürede diğer uygarlıklarla ticari ilişkiler kurulduğunda, paraların başka yerlerde de kullanılması yaygınlaştı. Lidyalılar tarafından icat edilen para sistemi, o dönemde en basit haliyle bile birçok farklı etkiye sahipti.

Günümüzde paralar, hayatımızda önemli bir yere sahiptir. Paranın kullanımı, Lidyalıların keşfinden bu yana büyük bir evrim geçirdi ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte dijitalleşme yoluyla da yaygınlaştı. Lidyalılar tarafından icat edilen para sistemi, insanlık tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır.

Luviler

Luviler, Anadolu’nun Batı ve Güneybatısında yer almış antik bir halktır. MÖ 13. yüzyılda Hitit İmparatorluğu’nun çöküşü ve denetimi kaybetmesiyle bağımsızlıklarını ilan ettiler. Luvilerin en önemli şehri Hattuşaş’tı ve Hititlerin ardından bölgedeki en önemli uygarlık olarak kabul edilirler.

Luvilerin yazı dili olarak kullandıkları Hitit hiyeroglifi, Hititler döneminde geliştiği için Luvilerle ilgili bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Ancak Luvilere ait antik anıtlar ve tapınaklar, günümüze kadar ulaşmıştır. Bunların arasında, Alaca Höyük ve Yazılıkaya kaya tapınağı, üst düzey Luvilerin yaşadığı saraylardır.

Luvilerin yıkımı tam olarak bilinmemektedir, ancak MÖ 12. yüzyılda Hititlerle birlikte kültürleri çökmüştür. Hattuşaş’ın yıkılışı, Asurlular ve Fınikelilerden gelen saldırılarla bağlantılı olabilir. Luvilerin yıkılışı, tarihte birçok kez yaşanan medeniyet çöküşlerinden biridir.

Bir Keşif

Luviler, Anadolu’nun Batı ve Güneybatısında inanılmaz bir antik uygarlıktı. Antik Luviler genellikle pişmiş çömlekleri, merkezi yönetim ve dini ritüelleri ile tanınırlar.

Hattuşaş, Luviler’in başkenti ve bu uygarlığın en önemli şehirlerinden biriydi. Hattuşaş, 19. yüzyılda Türk arkeologlar tarafından keşfedildi ve Hitit tarihinin aydınlatılması için büyük bir öneme sahip oldu. Kazılar, Hitit uygarlığı hakkında birçok bilgi sağladığı gibi, Luviler ve onların inançlarıyla ilgili de birçok bilgi sunmuştur.

Hattuşaş, kazı alanı haline gelmekle birlikte, günümüzde de ziyaret edilebilen ve muhteşem eserleriyle turistlerin gözdesi olan bir bölgedir. Yüksek duvarlı kaleler, tapınaklar, saraylar, yeraltı tünelleri ve birçok önemli yapılarıyla Luviler’in ve Hititler’in geleneksel hayatlarını günümüze kadar korumuştur.

Yıkımı

Luviler, Anadolu’nun Batı ve Güneybatısında Yunan uygarlığından önce yaşamış bir antik halktır. Ne yazık ki, Luvilerin yıkımı tam olarak bilinmemektedir. Ancak, MÖ 12. yüzyılda Hititlerle birlikte kültürleri çöktü. Tarihsel belgelerde Luvilerle ilgili çok az bilgi bulunmasına rağmen, Hattuşaş’ın keşfi sayesinde Hititlerin yaşam tarzı ve kültürü hakkında daha fazla bilgi edinilmiştir. Luvilerin çöküşü hakkında net bir neden bilinmese de, kaos ve göç harici doğal afetlerin, bölgedeki çöküş ve yıkımın bir sebebi olabileceği varsayılmaktadır.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir